Az Gelişmişlik ve Kalkınma

Az gelişmişliğin temel göstergelerinin; kişi başına düşen reel gelirin düşüklüğü, yüksek kırsal nüfus, hızlı nüfus artışı, okur yazarlığın düşüklüğü, ortalama ömrün kısa oluşu gibi özellikler olduğunu biliyoruz. Az gelişmiş bir ülkede refah düşüklüğü vardır ve bu etkenler yoluyla kendini hissettirir. Bu az gelişmiş ülke de gelişmiş ülkelerle arasındaki farkı giderebilmek ve kalkınabilmek için ilk olarak sanayileşme politikalarına ağırlık verir.

İktisadi Kalkınmada Sanayileşmenin Rolü

Sanayileşmenin rolünden bahsetmeden önce bir takım terimlere açıklık getirmek gerekebilir.

Sanayileşme faydaları kendini ilk olarak içsel ve dışsal ekonomiler yoluyla hissettirir. İçsel ekonomi; bir üretim tesisini ele alacak olursak, o tesis tüm üretim faktörlerine yatırım yaptıkça gelişecek ve faaliyet gösterdiği alanda uzmanlaşacak, etkinliği artacaktır. Böylelikle de bu uzmanlaşmanın maliyetleri düşürücü bir etkisi olacaktır. Dışsal ekonomi ise daha makro boyutta bir fayda sistemidir denilebilir. Bir işletme sadece kendi yaptığı yatırımlardan değil aynı zamanda faaliyet gösterdiği endüstrinin gelişmesinden de yararlanır. Çünkü o endüstri geliştikçe ara mal, nitelikli insan gücü gibi faktörlere ulaşmak da kolaylaşacaktır.

Klasik iktisatçılar Adam Smith ve David Ricardo kalkınmanın uluslar arası iş bölümü ve uzmanlaşma yoluyla olacağında hem fikirdiler. Devletin ekonomiye müdahale etmemesi gerektiğini “laissez faire, laissez passer” diyerek açıklayıp, her bireyin ekonomik çıkarlarına göre hareket eden birer homo economicus olduğunu, bu yüzden de piyasadaki “invisible hand” sisteminin ekonomiyi dengede tutacağını savundular. Peki, bu büyük iktisatçıların teorileri az gelişmiş ülkelerin çıkarlarına ne kadar hizmet etmektedir?

Kalkınmada Dış Ticaretin Rolü

Mutlak veya Karşılaştırmalı Üstünlük Teorileri, az gelişmiş ülkelerin de sahip oldukları faktör donatımları ve teknolojik altyapıları nedeniyle daha çok emek yoğun endüstrilerde uzmanlaşabilirler. Örneğin tarım ürünlerinde uzmanlaştıklarını varsayacak olursak, bu malları ihraç ederek sanayi ürünlerini gelişmiş ülkelerden ithal etmeleri gerekecektir.  Bu da kısa dönemde refah artışı sağlasa da uzun dönemde kalkınmaya hizmet etmez. Çünkü tarım, sanayiye göre daha statik yapıya sahip bir endüstridir ve az gelişmiş ülkelerin sanayiyi geliştirmekten vazgeçmeleri demek bu dinamik etkileri feda etmeleri demek olacaktır.

Uluslar arası ticaretin ise kalkınmaya uzun vadede piyasa hacmini genişleterek iş bölümüne ve ölçek ekonomilerine olanak sağlaması, yeni bilgi, fikir ve yöntemleri ülkeye tanıtması, rekabeti artırarak y.içi tekelleri kırıcı etkide bulunması gibi pek çok olumlu etkisi vardır.

Sanayileşme Stratejileri Ve Dış Ticaret Politikaları

19. y.y.’da İngiltere, dünya sanayi üretiminin büyük bir kısmını karşılıyordu. Sanayi devrimi ile üretimde ve nüfusta yaşanan hızlı artışlardan dolayı ham madde talebini karşılamak için yeni alanlara yöneldi. ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Arjantin, Güney Afrika gibi yeni yerleşim alanlarından bu ihtiyacını karşılıyordu. Bu sayede, yeni yerleşime açılan bu ülkelerin ihracatında da önemli artışlar yaşandı, büyüme ve kalkınmayı hızlandırdı. Bu sayede uluslar arası ticaret “büyümenin motoru – the engine of growth” olarak görülmeye başlandı.

Bir ülkede büyümeyi harekete geçiren kaynaklar 3’e ayrılır; ithalat ikamesi, ihracat ve iç talepteki artışlar. Bunlardan ikisi niteliği bakımından dış ticaretle ilişkilidir.

1.      İthalat İkamesi – Inward Oriented; önceden ithalatla karşılanan iç piyasa talebinin devlet müdahalesi ile koruyucu yöntemler kullanılarak yerli üretimle karşılanmasını öngörür. Seçici değildir, ekonominin hemen hemen her kesimini kapsar. Fakat bu, dış rekabet eksikliği yaratır ve dünya fiyatlarıyla ilişkiyi koparır, ekonomideki dengeleri daha da bozar. Bu yönleriyle Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisine hiç uymaz.

2.      İhracata Dönük Sanayileşme – Outward Oriented

Gelişebilecek ve rekabet edebilecek potansiyele sahip endüstrilerin desteklenmesine çalışılır. Bu şekilde dış rekabete açıldığı için de bu rekabet monopolleri kırar, kaliteyi iyileştirir ve fiyatları düşürür. Ekonomiye dinamizm kazandırır ve gelişmeyi hızlandırır. Serbest ticaret ve uluslar arası uzmanlaşmanın yararlarına dayanan Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisine de uygun uygulamalardır.

Sanayileşmeye Tarım Sektörünün Katkıları Ve Kalkınmadaki Payı

Bir ülkenin sanayileşmesi ile tarımın geliştirilmesi arasında çok sıkı bir doğru yönlü ilişki vardır. Hızlı sanayileşmenin sağlanabilmesi için öncesinde tarımın da kalkındırılması gerekmektedir. Bugünün başlıca sanayileşmiş ülkeleri İngiltere, Almanya, ABD ve son olarak da Japonya’da sanayinin kurulması için gerekli kaynaklar çoğunlukla tarımda yaratılmış ve sonrasında sanayiye aktarılarak bu sektörün gelişmesi sağlanmıştır. Tarım sektörünün gelişmesi ile sanayileşmeyi şu şekilde temel faydalar sağlanmış olacaktır;

–          Tasarruf kaynağı; sanayi kurmak için gerekli fonlar

–          Döviz kaynağı; Y.dışından ithal edilecek makine, donatım, ara mal için başlangıçta gerekli olan döviz

–          Gıda ve hammadde kaynağı; sanayinin kullandığı hammadde ve bu kesimin kullandığı gıda maddeleri

–          İş gücü kaynağı; sanayide çalışacak işgücünün ana kaynağını kırsal alanda yaşayan insanlar oluşturur

–          Piyasa yaratılması; kırsal nüfusun sahip olduğu satın alma gücü artırılarak üretilen mallara içeride de piyasa yaratılması

Tarım, sanayileşmeye destek sağlayan kesimlerin başında gelir ancak tarımsal gelişmedeki amaç sanayileşmenin hızlandırılması olmalıdır. Yalnız tarım ihracatçısı kalınarak yüksek bir kalkınma hızının yakalanması pek mümkün değildir.

Burada üzerinde çalışılması gereken konu ise;

Kalkınmanın yolunun tarımsal endüstrisinin gelişmesi ve onun yardımıyla sanayileşmenin desteklenmesinden geçer. Çünkü en basitinden sanayileşme sonucu ortaya çıkan üretim fazlasına bir talep yaratmanız, bunun için de kırsal alanlarda yaşayan kesimin de alım gücünü artırmanız gerekir.

Kaynak: Prof. Dr. Halil Seyidoğlu, Uluslararası İktisat Teori Politika ve Uygulama